21 Ekim 2011 Cuma

Perdeden tek bir damla ışık girmiyor içeri. Akşam olmuş. Zorla doğruluyorum yatakta gözlerimi ovuşturarak. Çok severim bu insan hallerini bilirsin fakat bir huysuzluk var. Rüya mı gördüm?Kafamın içine oturmuş korkunç suretler var. Korkularımdan besleniyorlar korkudan tir tir titreterek.

Kahvemi yapıyorum sade ve şekersiz. Bir yudum alıyorum, dilimdeki o tadı. Acı! Ruh haliyle bütünleşmek isteği bu mudur? Manevi varlığıma bu gerçekliği yediriyorum. Sigaramı çekiyorum içime tüm eksik parçalar tamamlanıyor,tanımlanıyor.

Raif’in sözleri geliyor aklıma “bütün dünyada yalnızım…küçükten beri…” Bütün dünyada yalnızım… diye tekrarlıyorum. Sesim cılızlaşmış, sesim çok yabancı. Yine o korku halleri mi? Kalkıyorum bir oraya bir buraya…adımlarım yabancı. Çıldıracağım. Telefon çalıyor,açıyorum sen kimsin diyor sen kimsin? Kapatıyorum. Ben kimim? Diyorum ben kim…

Kendimi bulup bulup kaybetmekten yorulmuşum. Oturmuşum ağlıyorum sonra sonra. Ağlamak. Çok severim bu insan hallerini bilirsin fakat fena halde bir hüzün var bu tuzlu sularda, çekip vurasım geliyor bu perişanlığı, en şeffaf damlasından.

Zamandan kopalı çok zaman geçmiş.

Yine onun sözleri geliyor aklıma “Ben dünyadan ziyade kendi kafasında yaşayan bir insanım” diyor. Gülüyorum. O kadar ben ki inanamıyorum. Bende bir ipte sallandırıyorum içimdekleri bazen, bazen de yeşertiyorum ve kocaman bir orman oluyor.

Bütün hayatım boyunca kendimden kaçtım, bulmak için kendimi. Okyanusta boğulacağım ve tam dibinde işte orada! Bir ben. Ölmekten vazgeçmedim.

Hiç yorum yok: