29 Ekim 2011 Cumartesi

Korkularının esiri olmaktan vazgeç dediler. Gri pazarlar var ceplerimde ama gözlerim çok yeşil.
Yüzümü öpüyor. Bende onu öpüyorum. Onu bu kadar çok sevmeme ve beni bu kadar çok mutlu etmesine inanamıyorum. Bedenlerimiz ter ve sularımızla kaplı bir halde yan yana yatağın üzerine uzanıyoruz.

Açık pencereden içeriye kaldırımda yürüyenlerin konuşma sesleri geliyor. Sevişme seslerimizin duyulup duyulmadığını merak ediyorum. Duyulmuş olmayı zannetmek istiyorum.

Hafifçe dudaklarımdan öpüyor, sonra kolumun kıvrımına sokulup başını omzuma yaslıyor. Başımı çeviriyorum ve hafifçe alnından öpüyorum.

                                                                                                                            Aramızdaki Bağlar

28 Ekim 2011 Cuma

Bambaşka toprakların bambaşka şarkılarındayım bir ağlamak işlemiş içime. Ağlıyorum.

Yüzünün hüznündeyim bugün. Pusuya düşmüş gibi puslu bir gecede.
Güzel vakitli intiharlar var ellerimde.
Ve hüznüne kaldırdık kadehleri, aksın diye yüzünden.
Alma bugün elimde açan vakitsiz ölümleri.
İçim sıkılıyor.
Benim hayat dediğim…
Siktir et.


Vakitsiz misafirleri sevmişim ben
Alelacele ocağa koyduğum çayı sevmişim
Hesabı tutulmayan sohbetleri
Ve gecenin buram buram ayaza çalan saatlerinde kapımı çalışını
Yani vakitsiz gelişlerini sevmişim senin
Güneşi doğuran sevişmeleri sevmişim.


Utanmasam uzanırım şimdi, elindeki tüm ölümlere
İçim sıkılıyor.
Alma bugün elimden, vakitsiz açan ölümleri.

                                                                                                  İncir ağacısın, gam götürensin.

27 Ekim 2011 Perşembe

Koşturmuşuz gidiyoruz bazı anlar var ki o denli mutluyuz. Sözcükleri birleştirmişiz kocaman bir kutuya koymuşuz seçip seçip çıkartıyoruz ama nasıl bir gülmektir ki bu? Bizimkisi Pandora’nın Kutusu fakat içini iyilikle doldurmuşuz. Şimdi tüm güzel yüzlü varlıklar kanat takmış uçuşup dururlar gökyüzünde. Bir gün sana dokunurlar bir gün bana…



                                                                                                                   Yine güzel yine çiçek.

25 Ekim 2011 Salı

Beni Vur


Hayat sen planlar yaparken başına gelen şeydi. Anlam kayması yaratıyorum biraz. Hayat ben hayaller kurarken başıma gelen şey oldu. Beklide bazen çok büyütüyoruzdur hayallerimizi. Biz büyüttükçe hayallerimiz bizden uzaklaşıp gidiyor. Sonra aniden bommm! Tüm balonların patlayıvermiş. Dumanlar uçuşuyor kafanın üstünde. Sen olduğun yerde dönüyorsun dünya duruveriyor. Bir kusmak geliyor ki içinden gitmek bilmiyor. Sonra bekliyorsun. Zaman aksın diye.. zamanın içinde akıp gidiyorsun.

Zaman öyle bir geçsin ki…gökyüzü olsun, bulut olsun, mutluluk dolsun. Kahvemizi içelim, sigaramızı yakalım, sohbetler bitmesin. Falımıza bakalım içinden bir kuş kanat çırpsın. Çok mu sıkıcı geldi. Boşver. Sen gözlerini kapat şimdi. Dolaş tüm sokaklarında. Güneş hala orada. Orada mı? Bırak tüm cümlelerini çalan çalsın. Çalan çalmış.

Baktım zaman geçmiş gitmiş. Hiç unutmam. Yürüdüğüm her yerde bir iz. Kısacık bir an. Meğer hatırlanacak ne çok şey yaratmış. Güneşi hala görememişim. Kör olmalıyım. Güneşi boşver şimdi. Büyük bir gökyüzü yaratmayalım mı?

24 Ekim 2011 Pazartesi

Bazen kirlenmişim gibi hissediyorum sonra..." but that's not the shape of my heart"

Her köşeye saklanmış bir gölge var. Yanlarında uçuşan sinekler. Konup konup iz bırakan. Sinekler. Gölgeler.

Gölgesizler var ellerimde, kollarımda…Sinekler var vızıltıları, üzerime konuşları, sonra dağılışları. Ardıma bırakıp hepsini kayboluşlarım var. O sıkışık küçük şehir. Beni hapseden. Arkamdan duyulan kahkaha sesi var.

Yalınayak yağmurun süpürdüğü sokaklara çıkıyor ayak izlerim. Gölgeme basıp kaçanlar. Yürüyorum tertemiz. Güneşi hiç batmayan şehirler var düşlerimde. Oturup çay içişlerim. Üstü kalsın dediğim hesaplar var. Üstü kalsın dediğim bir hayat var. Hesabını tutamadığım mutluluklar. Anılar var anılar ve her şeyin ait olduğu bir an var. Gölgelerin oturduğu yüzler var ve yüzlerine ölümü sindirenler. Gözlerindeki o boşluk. Sadece kadınlara özgü o boşluk var.Gözlerinde. Ne haldeyim bak görüyor musun? Kadının gözündeki o boşluğu alıp kendi gözlerime koymuşum. Çiçek gibiyim ama. Kırılmışım belki böyle karanlık aydınlık düşlerle sevişmeye başlamışım. Varlıkla yokluk arasında mı sıkışmışım bu şehirde mi şıkışmışım? Kim anlatabilir bunu bana. Bekleyişlerim var fakat gölgeni bırakmış geliyor gibisin. Güneşi batmayan şehirdeyim. Gel, şimdi bul beni.

21 Ekim 2011 Cuma

Perdeden tek bir damla ışık girmiyor içeri. Akşam olmuş. Zorla doğruluyorum yatakta gözlerimi ovuşturarak. Çok severim bu insan hallerini bilirsin fakat bir huysuzluk var. Rüya mı gördüm?Kafamın içine oturmuş korkunç suretler var. Korkularımdan besleniyorlar korkudan tir tir titreterek.

Kahvemi yapıyorum sade ve şekersiz. Bir yudum alıyorum, dilimdeki o tadı. Acı! Ruh haliyle bütünleşmek isteği bu mudur? Manevi varlığıma bu gerçekliği yediriyorum. Sigaramı çekiyorum içime tüm eksik parçalar tamamlanıyor,tanımlanıyor.

Raif’in sözleri geliyor aklıma “bütün dünyada yalnızım…küçükten beri…” Bütün dünyada yalnızım… diye tekrarlıyorum. Sesim cılızlaşmış, sesim çok yabancı. Yine o korku halleri mi? Kalkıyorum bir oraya bir buraya…adımlarım yabancı. Çıldıracağım. Telefon çalıyor,açıyorum sen kimsin diyor sen kimsin? Kapatıyorum. Ben kimim? Diyorum ben kim…

Kendimi bulup bulup kaybetmekten yorulmuşum. Oturmuşum ağlıyorum sonra sonra. Ağlamak. Çok severim bu insan hallerini bilirsin fakat fena halde bir hüzün var bu tuzlu sularda, çekip vurasım geliyor bu perişanlığı, en şeffaf damlasından.

Zamandan kopalı çok zaman geçmiş.

Yine onun sözleri geliyor aklıma “Ben dünyadan ziyade kendi kafasında yaşayan bir insanım” diyor. Gülüyorum. O kadar ben ki inanamıyorum. Bende bir ipte sallandırıyorum içimdekleri bazen, bazen de yeşertiyorum ve kocaman bir orman oluyor.

Bütün hayatım boyunca kendimden kaçtım, bulmak için kendimi. Okyanusta boğulacağım ve tam dibinde işte orada! Bir ben. Ölmekten vazgeçmedim.

20 Ekim 2011 Perşembe

Boşluğa sarılmak zordur ama bazen de sarılmak gerekir iyidir belki güzeldir de. Bu bazenleri sık sık yapılan bir eyleme çevirmek lazım. Neden? Çünkü boşluk sıkıntı yaratmaz.

Sonuç olarak boş.

Çelişkili olsun diye değil.